Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

burnuna çıkmak

  • 1 burun

    burun <- nu> Nase f; Schnabel m; LUFTF, MAR Bug m; Spitze f (Schuh); GEOGR Kap n, Landzunge f;
    burun boşluğu Nasenhöhle f;
    -e burun burmak die Nase rümpfen (über A);
    -le burun buruna gelmek ganz nahe kommen (D);
    burun deliği Nasenloch n; Nüster f;
    burun kanadı Nasenflügel m;
    burun perdesi Nasenscheidewand f;
    -e burun yapmak hochnäsig sein gegenüber;
    -in burnu büyümek (oder kabarmak) überheblich werden;
    (-in) burnu havada aufgeblasen;
    -in burnu bile kanamamak mit heiler Haut davonkommen;
    -in burnuna çıkmak nicht ertragen können;
    -in burnuna girmek jemandem unter die Augen kommen; sich in jemandes Vertrauen schleichen;
    -in burnunda tütmek jemandes Sehnsucht erwecken;
    -in burnundan (fitil fitil) gelmek jemanden teuer zu stehen kommen (etwas Angenehmes);
    burnunu çekmek schnäuzen, schnüffeln; fig das Nachsehen haben;
    -e burnunu sokmak fam fig seine Nase stecken (in A); AUTO drängeln;
    b-nin burnunu sürtmek jemanden kleinkriegen;
    burnunun dibinde in nächster Nähe, fam fig vor der Nase (sein, liegen);
    burnunun dikine gitmek nach seinem eigenen Kopf handeln;

    Türkçe-Almanca sözlük > burun

  • 2 ağız

    ",-ğzı 1. mouth. 2. rim, brim (of a cup or an opening). 3. muzzle (of a gun). 4. intersection, corner (of roads). 5. cutting edge, blade (of a knife). 6. dialect; regional accent. 7. persuasive talk, forceful way of speaking. 8. mus. regional form. 9. time: iki ağız twice. üç ağız three times. 10. brink. -dan 1. orally, verbally. 2. by mouth. -ından 1. as heard directly from. 2. in the name of. -ıyla (to tell) personally. -ını açacağına gözünü aç. Don´t stand gaping, open your eyes. -ını açıp gözünü yummak to swear a blue streak, rant and rave. -ı açık 1. open, uncovered (receptacle). 2. idiotic, moronic. -ı açık ayran delisi halfwit, simpleton. -ı (bir karış) açık kalmak to gape with astonishment. -ını açmak 1. to open one´s mouth. 2. to speak up. 3. to give vent to one´s feelings. 4. to gape with astonishment. -/-ını açmamak not to open one´s mouth; to be silent, hold one´s tongue. - açtırmamak /a/ to give (someone) no opportunity to talk. - ağıza to the brim. - ağıza dolu brimful, brimming. - ağıza vermek to whisper privately to each other. -dan ağıza by word of mouth, by rumor. -dan ağıza yayılmak (for a rumor) to be spread by word of mouth. -a alınmaz/alınmayacak obscene, very vulgar, unmentionable. - alışkanlığı the habit of using a certain expression. -ına almamak /ı/ not to mention, not to let pass one´s lips. -/-ını aramak /ın/ to sound out (a person). - armonikası harmonica, mouth organ. -ına atmak /ı/ to put (something) in one´s mouth. -ı aya, gözü çaya bakmak to be absentminded, be inclined not to pay attention to one´s work. -ına bakakalmak /ın/ to be spellbound by (one´s) words. -ından baklayı çıkarmak to put aside considerations and speak out, let the cat out of the bag. -ında bakla ıslanmamak not to be able to keep a secret. -ına bakmak /ın/ 1. to wait for (someone´s) words. 2. to obey blindly. -ına/-ının içine baktırmak to have great charm in talking. -ından bal akmak to talk sweetly. -ını bıçak açmamak to be too distressed to talk, have one´s mouth sealed with grief. -ı bir in agreement on what to say. -ına bir kemik atmak /ın/ to throw (someone) a bone, give (someone) money to keep him quiet. -ına bir parmak bal çalmak /ın/ to try to put (someone) off by promises or petty gains. -ına bir şey/çöp koymamak not to eat a thing. -ına bir zeytin verip altına/ardına bir tulum tutmak to do a small favor and expect a big return. -ını bozmak to swear, use bad language. -ı bozuk foulmouthed, scurrilous. - bozukluğu abusiveness. - burun birbirine karışmak 1. (for one´s anger, sadness, or fatigue) to show in one´s face. 2. (for one´s face) to be battered and bruised. -ına burnuna bulaştırmak /ı/ to mess up (a job). -ını burnunu dağıtmak /ın/ to pound (one´s) face, beat (someone) up. -ı burnu yerinde good-looking, attractive, handsome. -ı büyük boastful. -ında büyümek (for food) to be hard to swallow. -ından çıkanı/çıkan sözü kulağı duymamak/işitmemek not to realize what one is saying, to (get angry and) explode. -ından çıkmak to slip out without being intended. -ından çıt çıkmamak not to divulge a word, (for someone´s mouth) to be sealed. -ı çiriş çanağına dönmek to have one´s mouth get dry and bitter. -da dağılmak (for pastry) to be delicious, be delectable. -ını dağıtmak /ın/ colloq. to hit (someone) in the mouth, sock (someone) in the kisser. - dalaşı/dalaşması quarrel, row. -ına değin up to the brim. - değişikliği variety in food. -ı değişmek to change one´s tune. - değiştirmek to change one´s tune. -ı dili bağlanmak not to open one´s mouth, be silent. - dil vermemek to be too sick to talk. -ı dili yok. He submits meekly./He doesn´t protest. -ından dirhemle laf/söz/lakırdı çıkmak to be someone of few words, be tight-lipped: Şadan´ın ağzından dirhemle laf çıkar. Şadan is a man of few words. -dan dolma muzzle-loading. - dolusu küfür unrestrained swearing. -ından dökülmek 1. to be said unconvincingly or halfheartedly. 2. to be evident from one´s wor

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > ağız

  • 3 can

    ко́локол (м)
    * * *
    1.
    1) душа́

    canın isteği kadar — ско́лько твое́й душе́ уго́дно

    2) жизнь, существова́ние

    can pahasına — цено́ю жи́зни

    can ve mal emniyeti — безопа́сность жи́зни и сохра́нность иму́щества

    3) жи́зненная си́ла, си́ла ду́ха

    sende hiç can yokmuş — в тебе́, ока́зывается, нет никако́й си́лы

    4) употр. как счётное слово душа́; челове́к

    sekiz can besliyor — он ко́рмит во́семь душ

    2.
    1) душе́вный, чу́ткий, отзы́вчивый

    ne kadar can adamdır! — како́й душе́вный челове́к!

    2) прия́тный, ми́лый

    ne can çocuk! — како́й ми́лый ребёнок!

    ••

    can çıkmayınca huy çıkmazпосл. горба́того моги́ла испра́вит

    can boğazdan gelirпогов. душа́ жива́ го́рлом (чтобы жить, надо есть)

    can maldan tatlıdırпогов. жизнь доро́же бога́тства

    - canını acıtmak
    - canı ağzına gelmek
    - can alacak yer
    - can alıp can vermek
    - canını almak
    - can atmak
    - canını bağışlamak
    - can baş üstüne
    - can beslemek
    - canı boğaza gelmek
    - can borcunu ödemek
    - canı burnuna gelmek
    - canı canına sığmamak
    - canı cehenneme!
    - canı çekilmek
    - can çekişmek
    - canı çekmek
    - canı çıkmak
    - can dayanmamak
    - canına değmek
    - babanın canına değsin
    - canını dişine almak
    - canını dişine takmak
    - candan geçmek
    - canı gelip gitmek
    - canı içine sığmamak
    - canı istemek
    - canı isterse
    - canı kalmamak
    - canına kâr etmek
    - canına kıymak
    - can kulağı ile dinlemek
    - canına minnet
    - canına okumak
    - canı sağ olsun!
    - canı sıkılmak
    - canını sıkmak
    - canımı sokakta bulmadım
    - canına susamak
    - canına tak demek
    - canından usanmak bezmek
    - canından usanmak bıkmak
    - can vermek
    - canını vermek
    - canını yakmak
    - canı yanmak
    - canı yerine gelmek
    - canı yok mu?

    Türkçe-rusça sözlük > can

  • 4 ağız

    ağız < ağzı> Mund m; hayvan a Maul n; kap, torba Öffnung f; körfez, galeri Einfahrt f; mağara Eingang m; volkan Krater m; yol Abzweigung f, Kreuzung f; GR Mundart f, Dialekt m; Ton m, Art f des Sprechers; MUS Art zu singen; bıçak Schneide f;
    ağız açmamak den Mund nicht aufmachen (fam aufkriegen), schweigen;
    ağız ağza konuşmak unter vier Augen sprechen;
    -e ağız etmek jemandem etwas weismachen wollen;
    ağız kavgası Schimpferei f;
    ağız kokusu üble(r) Mundgeruch;
    yumuşak usw bir ağız kullanmak einen sanften usw Ton einsetzen;
    ağız ağız prahlen;
    ağız tadı Genuss m, Behaglichkeit f;
    ağız tadıyla genießend, in aller Ruhe;
    ağız tütünü Kautabak m;
    ağız yapmak heucheln;
    ağza alınmaz ungenießbar; unanständig (Worte);
    ağz(ın)a almamak verschweigen, übergehen;
    ağza düşmek ins Gerede kommen;
    ağza koyacak bir şey etwas Essbares;
    ilk ağızda auf Anhieb;
    ağızdan MED oral; vom Hörensagen;
    ağızdan ağza von Mund zu Mund; -auf den Zahn fühlen;
    -in ağzı açık kalmak Mund und Nase aufsperren;
    ağzı bozuk adj Schandmaul n;
    ağzı büyük adj Aufschneider m;
    ağzı gevşek Schwätzer m;
    ağzı kara adj Schwarzseher m; Lästermaul n;
    -e ağzı varmamak sich nicht trauen zu sagen;
    -in ağzına bakmak nach dem Mund reden;
    b-ne ağzına geleni söylemek jemanden ausschimpfen;
    ağzına kadar dolu bis zum Rand gefüllt;
    b-nin ağzına lâyık jemandem sehr zu empfehlen (zu essen, trinken);
    birbirinin ağzına tükürmek einander heruntermachen;
    -in ağzında bakla ıslanmamak kein Geheimnis für sich behalten können;
    -in ağzından çıkmak Wort jemandem entschlüpfen;
    bş-i b-nin ağzından kapmak jemandem (mit Worten) zuvorkommen; fam so rausfahren;
    -in ağzından laf almak jemanden aushorchen;
    ağzından (laf) kaçırmak sich verplappern;
    ağzını açmak den Mund aufmachen (a zum Sprechen); losschimpfen; dumm gucken;
    ağzını havaya oder poyraza açmak das Nachsehen haben;
    -in ağzını açtırmamak jemanden nicht zu Worte kommen lassen;
    -in ağzını aramak jemanden ausfragen, aushorchen;
    ağzını bozmak fluchen (und wettern);
    ağzını kiraya mı verdin? hast du die Sprache verloren?;
    ağzını tutmak verschwiegen sein;
    ağzını pek oder sıkı tutmak den Mund halten können, fam dichthalten;
    -in ağzının içine bakmak an jemandes Mund hängen;
    -in ağzının kâhyası olmak jemandem vorschreiben, was er sagt;
    -in ağzının kokusunu çekmek jemanden ertragen müssen;
    -in ağzının suyu akıyor das Wasser läuft jemandem im Munde zusammen;
    -den ağzının tadını almak böse Erfahrungen machen mit;
    b-nin ağzının tadını kaçırmak jemandem etwas verderben

    Türkçe-Almanca sözlük > ağız

  • 5 can

    "1. soul. 2. life. 3. person, individual. 4. energy, zeal, vigor; vitality, strength. 5. dervish orders brother, friend; disciple. 6. dear, lovable. -ım 1. darling, honey, my dear. 2. my dear fellow; my dear lady (often used in reproach or objection). 3. precious, lovely. -ı acımak to feel pain. -ına acımamak to live without thinking of one´s own comfort. - acısı acute pain. -ını acıtmak /ın/ to cause (someone) acute pain. -ı ağzına gelmek to be frightened to death. - alacak nokta/yer the crucial point. - alıp can vermek to be in agony; to be in great distress. -ını almak /ın/ to kill. - arkadaşı close companion, intimate friend. - atmak /a/ to desire strongly, want badly. -ını bağışlamak /ın/ to spare (someone´s) life. - baş üstüne! I´ll do it gladly!/Gladly! -la başla çalışmak to put one´s heart into a job, work with determination and enthusiasm. - benim canım, çıksın elin canı. colloq. I´ll look out for number one. - beslemek to feed oneself well. -ından bezmek/bıkmak/usanmak to be tired of living. - boğazdan gelir/geçer. proverb One cannot live without food. - borcunu ödemek to die. -ı burnuna gelmek 1. to be overwhelmed with trouble. 2. to be fed up. -ı burnunda olmak to be worn out, be exhausted. - cana, baş başa everyone for himself. -a can katmak to delight greatly, increase one´s pleasure. -ı cehenneme! To hell with him! -ını cehenneme göndermek /ın/ colloq. to kill. -ım ciğerim my darling. - çabası the struggle to support oneself. -ı çekilmek to feel exhausted. - çekişmek to be dying in agony. -ı/gönlü çekmek /ı/ to long (for). -ını çıkarmak /ın/ 1. to wear out, tire. 2. to wear (something) out. -ı çıkasıca/çıksın! May the devil take him! -ı çıkmak 1. to die. 2. to get very tired. 3. to get worn out. - çıkmayınca/çıkmadıkça/çıkar huy çıkmaz. proverb People never change. - damarı vital point, most sensitive spot. - damarına basmak /ın/ to touch on the most sensitive spot of (someone, something). -ını (bir yere) dar atmak just barely to make it to (a safe place). - dayanmamak /a/ to be intolerable. -ına değmek /ın/ 1. to please greatly. 2. to cause joy to the spirit (of a deceased person). - derdine düşmek to struggle for one´s life. “-ım” dese “canın çıksın” diyor sanmak to hear “darling” and understand “damn you.” - direği sound post (of a violin). -ını dişine takmak to make a great effort, put one´s back into it, go all out, give it one´s all. - dostu dear friend. -ına düşkün (one) who takes good care of himself. - düşmanı mortal enemy. - evi 1. the upper part of the belly. 2. heart. 3. the vital spot. - evinden vurmak /ı/ to attack (a person) where he is most sensitive and vulnerable. -ına ezan okumak /ın/ slang to kill, destroy. - feda! Wonderful!/Superb! -dan geçmek to give up the ghost. -ına geçmek/ işlemek/kâr etmek /ın/ to touch (someone) to the quick. - gelmek /a/ to be refreshed, revive. -ı gelip gitmek to have fainting spells. -ı gitmek to worry about the safety and well-being of someone or something. - halatı naut. life line. - havliyle in a desperate attempt to save one´s life. -ımın içi my darling. -ının içine sokacağı gelmek /ı/ to feel a strong wave of love (for). -ı ile oynamak to do dangerous things. -ı istemek /ı/ to desire. -ın isterse. If you like./I don´t care. - kalmamak /da/ to have all the life drained out (of). -a kasıt law intent to murder. -ına kastetmek /ın/ to plot against (someone´s) life. - kaygısına düşmek to fight for one´s life. -ına kıymak 1. /ın/ to kill without pity. 2. to commit suicide. 3. to wear oneself out. - korkusu fear of death. - kulağı ile dinlemek to be all ears; /ı/ to listen intently (to). - kurban! colloq. How wonderful! -ını kurtarmak 1. to save one´s life. 2. /ın/ to save (someone´s) life. - kurtaran yok mu! Help!/Save me! -ına/-ıma minnet! colloq. What more could one want!/So much the better! -ına okumak /ın/ 1. to harass. 2. to destroy, ruin. - pahasına at the risk of one´s life, a

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > can

См. также в других словарях:

  • ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tutmak — i, ar 1) Elde bulundurmak, ele almak Kucağında kundaklı bir çocuk tutuyordu. Ö. Seyfettin 2) Ele geçirmek, yakalamak Evvela bu terbiyesiz köpeği tuttu, bağladı. Ö. Seyfettin 3) Avlamak Dalyan işletiyorum, tuttuğumuz balığı tekrar denize döküyoruz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»